Çağdaş Sözlük

sema ~ سماء

Kamus-ı Osmani - sema ~ سماء maddesi. Sayfa: 31 - Sira: 15

sema - سماء

[ء] آسمان ، كوك : (سماوات) = كوكلر ،

كوك یوزی (سماوی) = كوكه منسوب ، آسمانه متعلق (سماویات) = كوكه عائد ومنسوب اولان شيلر .

Kamus-u Osmani sema maddesi. osmanlıcada sema ne demek, sema anlamı manası, sema osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte sema hakkında bilgi. Arapça sema ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada sema anlamı

Kamus-i Osmani - سماء sema ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..

sema ~ سماء güncel sözlüklerde anlamı:

SEMA ::: Gök yüzü. Asuman. Gök. * Her şeyin sakfı. * Gölgelik. * Bulut ve emsali örtü.(Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) şöyle rivayet olunmuştur. Sema'ya uruç buyurdukları zaman kale burçları gibi bir mevkide bir takım melâike görmüştü. Bunlar birbirlerinin yüzüne doğru, mütekabilen yürüyüp gidiyorlardı. Bunlar nereye gidiyorlar diye Resul-i Ekrem (A.S.M.) Cebrâil'e (A.S.) sordu. Cebrâil: Bilmiyorum. Ancak yaratıldığımdan beri ben bunları görürüm ve evvel gördüğümün bir tânesini bir daha görmem dedi. Onlardan birine, ikisi birden: "Sen ne zaman halk olundun" diye sordular. O da: "Bilmiyorum. Ancak Cenab-ı Hak her dörtyüz bin senede bir yıldız halk eder. Ben yaratıldığımdan beri de dörtyüz bin yıldız halk etti" diye cevap verdi. Melâikenin kesretini ve kudret-i ezeliyenin vüs'at-ı tecelliyatını anlamalı... E.T.)

semâ' ::: (a. i. c. : semâvât) : gökyüzü, (bkz. : âsmân).

semâ-yi lâciverdi ::: lâcivert renkte gökyüzü.

Sema :::


  1. Gök, gökyüzü, felek
    Örnek: Burası ufukları geniş, seması bulutsuz, güneşi berrak bir yeşil saha idi. H. C. Yalçın

  2. İşitme, duyma.

  3. Mevlevi dervişlerinin ney, nısfiye vb. çalgılar eşliğinde, kollarını iki yana açıp dönerek yaptıkları ayin.

  4. Gökyüzü.

semâ ::: gök , gökyüzü , asuman

semâ ::: ‬gökyüzü

sema ::: gök, gökyüzü

SEMA :::

Gök yüzü. Asuman. Gök. * Her şeyin sakfı. * Gölgelik. * Bulut ve emsali örtü.(Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) şöyle rivayet olunmuştur. Sema'ya uruç buyurdukları zaman kale burçları gibi bir mevkide bir takım melâike görmüştü. Bunlar birbirlerinin yüzüne doğru, mütekabilen yürüyüp gidiyorlardı. Bunlar nereye gidiyorlar diye Resul-i Ekrem (A.S.M.) Cebrâil'e (A.S.) sordu. Cebrâil: Bilmiyorum. Ancak yaratıldığımdan beri ben bunları görürüm ve evvel gördüğümün bir tânesini bir daha görmem dedi. Onlardan birine, iki